Alman bestecisi (Bonn 1770-Viyana 1827). XVIII. yy.
bestecilerinin çoğu gibi, müzikçi bir ailenin çocuğudur. Flaman asıllı büyük
babası (1712-1773), 1773’ten sonra Bonn’a yerleşti ve Seçici Prenslik
kilisesinin müzik yöneticisi oldu. Babası Johann(1740 ?-1792) aynı kilisede
tenordu. 1767’de Maria Magdalena Keverich ile evlendi ve yedi çocukları oldu,
bunlardan yalnız üçü yaşadı; Ludwig, Kaspar’ın oğlu Karl, Ludwig’in vasiliğine
verildi ve bu besteci için sürekli bir dert konusu oldu.
Beethoven müziğe yatkınlığını çok küçük yaşta gösterdi.
Babası onun bu yeteneğinden yararlanarak Mozart gibi bir harika çocuk yaratmaya
heveslendi, ama başaramadı. Beethoven’in kendinden söz ettirebilmesi için ilk
gençlik yıllarını beklemek gerekti. Çalışmalarına çocuk yaşta Christian Neefe
ile başladı. Ondan müziğin temel öğelerini, piyano ve keman çalmayı öğrendi,
besteleme konusunda ilk bilgilerini aldı. Karl Philipp Emmanuel Bach ve Johann
Sebastian Bach’ın sanatını inceledi. 1782’de orgcu, 1783’te orkestra
klavsencisi olarak Neefe’nin yerine geçti. Basılan ilk eseri, Dresler’in bir
marşı üstüne klavsen için çeşitlemeler’dir (1782). Bonn’da incelediği
besteciler ve okullar arasında Caldara, Pergolesi, Haydn, viyanalı ve fransız
ustalar, fransız ve italyan komik operaları yer alır. 1787’de, gösterdiği
başarı ve ilerlemeden dolayı, Köln başpiskoposu Maximilian Franz tarafından
Viyana’ya gönderildi. Mozart ile çalışması öngörülüyordu. Büyük ustanın
Beethoven’i çok beğendiği ve bu genç bir gün bütün dünyada kendinden söz
ettirecek dediği söylenir. Ancak, Beethoven Viyana’da çok kalmadı ve ölüm
döşeğindeki annesinin yanına, Bonn’a döndü. Babası kendini içkiye vermiş,
ailenin mali durumu bozulmuştu. Kardeşlerinin geçimi Ludwig’in omuzlarına
yüklendi. Yine de eğitimini ihmal etmedi; 1789’da üniversiteye yazıldı. Bu
dönemde Bonn, ileri fikirli Maximillian Franz’ın başpiskopos olmasıyla büyük
bir kültür merkezi haline gelmiş, Lessing, Goethe, Schiller gibi büyük alman
yazarlarından etkilenen sanat çevrelerinde müzik çalışmaları yoğunlaşmıştı.
Avusturya ile Prusya arasındaki savaşlar Mannheim orkestrasını dağıtmış, modern
orkestranın beşiği olan bu kentin sanat ortamı Bonn’da sürdürülmüştü.
Beethoven, Breuning ailesiyle kurduğu ilişkilerden çok yararlandı. Bu yıllarda
bestelediği eserlerde eski gücünü yitiren Mannheim okulunun özentiye kaçan üslubu
görülür. 1792 Başında fransız orduları Ren kıyılarını istila ederken, Beethoven
de bir daha dönmemek üzere Bonn’dan ayrıldı. Haydn ile çalışmak için Viyana’ya
gitti. Haydn Londra’dan dönüşünde genç meslektaşının birkaç eserini okumuştu.
Beethoven, Haydn’dan aldığı derslerle yetinmedi, Albrechtsberger ile
kontrapunto, Salieri ile de insan sesi için besteleme yöntemleri üstüne
çalışmalar yaptı. O yıllarda Viyana’da müzik her şeyden önce geliyordu. Soylular
siyaseti tehlikeli ve güvenilmez bir uğraş olarak görüyorlar, kendilerini
müziğe adıyorlardı. Birçoğu hem beste yapıyor, hemde çağlı çalmakta profesyonel
ölçülere ulaşıyordu. Bu ortamda Mozart’ın ölümüyle boşalan yere Beethoven’ın
geçmesi doğaldı. Nitekim kont Waldstein, Baron Van Swieten, prens Karl Lichnowsky Beethoven’ı hemen benimsediler. Genç sanatçı
piyano virtüozu olarak büyük ün yaptı. Halk karşısında ilk kez 1795’te çaldı.
Programında Mozart’ın bir eseri ve kendi 2. Piyano konçertosu yer alıyordu.
1796’da Nürnberg, Prag ve Dresden’de konserler verdi, Berlin’de Friedrich
Wilhelm II’nin karşısında çaldı. Sonra, uluslararası siyasal durumun değişmesi
üzerine turneye çıkmaktan vazgeçti ve Viyana’dan pek az ayrıldı.
Beethoven hiç evlenmedi, ama zaman zaman evlenmeyi
düşündü.1801’de arkadaşı Wegeler’e yazdığı bir mektupta sevdiği ve kendini
seven bir kızdan söz eder. Bu sevgilin, öğrencisi Giulietta Guicciardi olduğu
sanılır. Ay ışığı adıyla tanınan sanatını Giulietta’ya adamıştır. Fakat genç
kadın 1803’te kont Gallenberg ile evlendi. Beethoven’ın daha sonra
Giulietta’nın yeğeni Josephine ‘e de evlenme teklifi ettiği, ama kendi
kararsızlığı ve kızın ailesinin baskısı sonucu evlenemedikleri bilinir. Öldüğü
zaman çekmecesinde bulunan aşk mektuplarının kime ait olduğu anlaşılamamıştır.
Yaşamı boyunca kuşkulu ve bağımsızdı. 1800’de başlayan sağırlık belirtileri, bu
bağımsızlığı insanlardan kaçma şekline soktu, ruhsal durumu arada sırada öfkeli
patlamalara yol açtı. Sağırlık başlangıcına rağmen, 1802’ye kadar konserlerde
ve soylu evlerinde çalmaya, başka virtüozlarla boy ölçüşmeye devam etti.
1802’de rahatsızlığın geçmeyeceğini ve artacağını anladı. Çektiği sıkıntı, yazı
geçirdiği Heiligenstadt’tan kardeşlerine yazdığı Heligenstadt vasiyetnamesi’nde
acı bir çığlık gibi yükselir. İntihar etmeyi aklına koymuştu, ama durumunu
şöyle açıkladı: yalnız sanat alakoydu beni, yaratmam gerektiğine inandığım her
şeyi meydana getirmeden ölmeyi göze alamadım. 1819’a kadar biraz işitiyordu,
ama bu kadarı piyano çalmasına yetmedi. 1819’da tamamen sağır oldu.
Çevresindekilerle ancak yazıyla anlaşabiliyordu. Bütün gücünü bestelemeye verdi.
Yazılarını Viyana yakınlarındaki Mödling, Baden, Hetzendorf, Grinzing gibi
köylerde geçiriyor, kırlarda yaptığı uzun yürüyüşler ona esin kaynağı oluyordu.
Tuttuğu müsvedde defterlerinde birkaç esere birden başladığı ve bunları
tamamlamakta acele etmediği görülür.
Beethoven, çağdaşlarının aksine, eserlerinin
yayımlanmasından önemli bir gelir sağladı. Viyanalı soylular da kendisine aylık
bağladı. Son yılları yeğeninin uyandırdığı hayal kırıklıkları ve sıkıntılar,
sağırlığının yol açtığı üzüntülerle geçti. Zafere yavaş, yavaş ulaştı, ama son
eserlerindeki kapalılık, onları çağdaşlarınca anlaşılmaz duruma soktu. Sadık ve
vefalı dostları oldu, bunlar arasında Brunaswick ailesi, öğrencisi arşidük
Rudolf, prens Lichnowsky, kemancı Schuppanzigh, sonraları biyografisini yazan
orkestra şefi Schindler başta gelir. Beethoven, yeğeni Karl’ın intihar
teşebbüsünün de etkisiyle, 26 Mart 1827’de Viyana’da sirozdan öldü. Cenazesini
20 000 kişi izledi.
Birçok eleştirmenci Beethoven’ın eserleri için S.de Lenz’in
ortaya attığı üçlü ayrımı benimser. Ama bir dönemden öbürüne geçiş, ancak
yaklaşık olarak belirlenebilir. Birinci dönemde Haydn ve Mozart’ın etkisi
görülür. Ama üslüp benzetmesi özgür bir yolda ilerler, yazı, bestecinin,
kişiliğini yansıtır. Beethoven, diğer çağdaşları gibi halk müziğinin etkisinde
kalmıştır. Eserlerinde Ren kıyılarına özgü dans ritimlerinin, italyan, fransız,
islav, hatta kelt halk havalarının izleri görülür. 1790’da bestelediği
Waldstein balesinde ve ilk lied’leriyle koro parçalarında bu ritimlere sık sık
rastlanır.
İkinci dönem çalgı ve orkestra araştırmalarıyla nitelenir.
Piyano üslübu orkestraya yaklaşır, biçim gelenekseldir. Tek gerçek yenilik,
senfonilerde minuetto’nun yerini scherzo’nun almasıdır. Scherzo daha dinamik,
fanteziye daha elverişli bir bölümdür. Kahramanlık Senfonisi (Sinfonia Eroica)
ve Pastoral Senfoni’de programlı müzik eğilimi görülebilir, ama bu eserlerde
yalnız düşünce ve duyguların anlatımı yer alır. Beethoven, geleneksel kalıplar
içinde dramatik etkiler yaratmaya çalışır. Bu üslübun temeli, Mozart’ın ritimli
bir tema ile melodik bir tema arasındaki çatışmayı yansıtan son senfonilerinde
yatar.
Üçüncü dönemde biçim daha özgürdür, çoğu zaman eski süt
biçimini akla getirir. Özellikle, dramatik diyalektik kişiye özgü veya soyut
bir nitelik kazanır. Re majör Missa solemnis (1823), dokuzuncu senfoni (1823)
veya op. 106 gibi eserler anıtsaldır. Bu eserler klasik üslübun ulaştığı sınırı
ve kendini aşma yolunda gösterdiği gelişimi yansıtır.
Beethoven’ın
yetişmesi ve anlayışı tümüyle klasiktir. Sağlığında Weber ve Schubert’te
görülen, sonraları Schumann ve Mendelssohn’la gelişen romantik alman anlayışı,
onda bulunmaz. Beethoven’ı Haydn gibi klasiklerden ayıran özellik, liberal ve
demokratik akımdan etkilenmesidir. (Mehul ve Cherubini’ye hayrandır.) Onunla
birlikte, müzik bir soylular eğlencesi olmaktan çıkar; insanlığın tümüne
seslenir (Fidelio’nun ve dokuzuncu senfoninin finalleri). Romantikler, bazı
çalgı tınılarını anlatım yolunda kullanmasına dayanarak Beethoven’e sahip
çıkmak isterler. Oysa doğayı, bir sahneyi veya anıyı fantastik biçimde
yorumlayan romantik eğilim Beethoven’ın sanatından çok uzaktır.
Beethoven, o zamana kadar edebiyat ve resimden daha az önem
taşıyan müziğe gerekli yerin verilmesini sağladı. Müzikte de, çalgı müziğini ses
müziğinin egemenliğinden kurtardı. Beethoven, solo ve ses için beste yapmakta
başarılı olmamış, ama koroyu ustalıkla kullanmıştır. Solo sesi kullanmakta
güçlük çekmesi, insan hançeresinin sınırlarını düşünerek çalışmasını engellemiş
ve bu yolla salt çalgısal düşünceden yola çıkması sanatına katkıda bulunmuştur.
Beethoven’ın müziği, klasik üslübun bitiş noktasında yer
alır. Wagner Beethoven’ı kendi öncüsü sayarken, aralarında anacak kavram
birliği olduğunu savunabilmiştir.
Ses eserleri
Birçok lied, arya, koro ve kanon (1782-1826). An die Ferne
Celiebte (Uzaktaki Sevgiliye) lied dizisi (Jeitteles, 1816). B.kantatlar:
İmparator Joseph II’nin ölümü Üstüne, İmparator Leopold II’nin Tahta Çıkması
Üstüne (1790); Zafer Anı (1814). C.Oratoryo: Christus am Ölberge (İsa Zeytin
Dağında) [1803]; missalar: solocular, koro ve orkestra için do majör (1807);
solocular, koro ve orkestra için re majör Missa Solemnis (1823).
Çalgı eserleri
A.Piyano: sonatlar,24 (1792-1804). 3(1809), 2(1814-1818),
3(1820-1822); Orijinal bir tema üzerine 32 çeşitleme (802); Diabelli’nin bir
valsi üzerine 33 çeşitleme (1823). B.Oda müziği: piyano ve keman için sonatlar:
3 (1798), 6 (1801-1803). 1 (1812); piyano ve viyolonsel için sonatlar: 2
(1796), 1 (1808), 2 (1815)
Sahne eserleri
A.Prometheus’un Yaratıkları (Die Geschöple des Prometheus),
bale (1801); Fidelio, opera: 3 düzenleme (1805, 1806, 1814); 4 uvertür, üç
tanesi Leonore (1805-1806) ve bir tanesi Fidelio (1814) başlıklı. B.Uvertürler
ve sahne müzikleri: Coriolonus (1807), Egmont (1810), Atina Harabeleri, Kral
Stephan (1811), İmparatorun Bayramı için (1814), Josephstadt Tiyatrosunun
Açılışı için (1824).
-->